Uzun süredir gitmeyi planladığımız bir gezi planı vardı.
Çanakkale!... Günübirlik gitme mesafesinde olduğu için nasıl olsa bir hafta
sonu gideriz diye ertelemiştik. Bayram tatilinin de uzatılmasıyla ailece
gitmeye karar verdik. Bayramda İstanbul’da olacağımız için İstanbul üzerinden
gitmeye tek araba gitmek en uygunu olacaktı.
Sabah saat 5’te yola çıktık. Hazır çocuklar da uyuyorken hiç mola
vermeden üç buçuk saatte Eceabat’a ulaştık. Orada önceden rezervasyon
yaptırdığımız şehitlik turu için bekledik. Şehitlik turumuz için ayrı bir yayın
yapacağım. Akşam üzeri Kabatepe’den vapurla Gökçeada’ya gittik. Vapur yolculuğu
yaklaşık bir buçuk saat sürdü.
Gökçeada’da mutfak alışverişi yapıp Uğurlu Köyü’ne doğru
yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuk geçirdik. Eşimin ailesi her sene birkaç
günlüğüne de olsa gidiyordu bu köye, bu kez hep birlikte gittik. Orada 3 günlük
bir pansiyon kiraladık. Ama 3 gün yetmedi kimseye. Cennetten bir köşeydi sanki.
Uğurlu köyünün halkı, vakti zamanında Burdur ve Muğla’dan
göçüp yerleşmiş buraya. Orada yaşayanların geneli evlerini pansiyona açmış. O
kadar sıcak, o kadar samimi insanlar ki sohbete doyamadım. Sokağa çık konuş.
Herkeste bir tanınmışlık hissi var. Sanki ilk defa değil de önceden
tanışıyormuşuz gibi, aileden biri gibiydi herkes. Orada yaşayan köylüler sokakların duvarına meyvelerini, sebzelerini serip güneşte kurutuyordu. Özel mülkiyet kavramı yok gibi burada, herkes her ağaçtan meyve koparıp yiyebiliyordu
Ev yapımı reçeller, turşular, zeytinyağları, bahçelerden
toplanan meyve ve sebzelerden oluşan küçücük bir çarşısı vardı, birkaç tane
bakkal, iki kasap ve iki kahvehane… Bu kadar dükkan yaşamak için yetiyormuş
aslında. Şimdi düşündüm de şehirlerdeki avm’lerin insanın üstüne üstüne gelen yoğun
ve aslında gereksiz malzemelerle dolu olması ne garip…
Kaldığımız pansiyonun önünde incir ağaçları vardı. Pansiyon
sahibi dikmiş ağaçları ama izinsiz bir şekilde sokaktan geçen herkes dilediği
kadar incir yiyebiliyordu. Pazarda, markette satılan incirle hiç alakası
olmayan lezzet harikası bu incirlerin tadı hala damağımda…
İki günlük uykusuzluk ve yorucu bir gezi turundan sonra
sabah o kadar dinç o kadar huzurla uyandım ki. Kendimi bu kadar sağlıklı ve
enerjik hissettiğimi hatırlamıyorum. Ne kadar koştursan da yorulamıyordu burada
insan. Yorgunluk neydi unuttum ben orada.
Havası mükemmel denecek kadar temizdi. Sabah erkenden fırına
gidip sıcacık köy ekmeği almak, yan komşudan her gün taze tavuk yumurtasıyla
kahvaltı yapmak, günlük inek sütü getiren teyzenin güler yüzü… Hayat burada
bambaşkaydı. Gerçekten yaşıyormuşum deyip şükürler ettiğim dolu dolu 3 gün
yaşadım.
Pansiyonun önündeki sokakta Selim, horoz, tavuk ve kedilerle
oyunlar oynadı. Diğer misafirlerin çocuklarıyla toza toprağa bulanıp
çocukluğunu yaşadı çok şükür.
Öğleden sonraları Türkiye’nin en batı ucu diye bilinen Gizli
Liman sahilinde denize girdik. İncecik kumdan oluşan kumsalı ve çam ağaçlarının
yeşilliği önünde, tertemiz deniziyle cennetten bir köşeydi burası. Burada
köylüler tarafından büfe, tuvalet, duş ve şezlong hizmeti de veriliyor. Denizin suyu biraz serin olmasına
rağmen çocuklar sudan çıkmadı. Sudan her çıkışta bir ağıt bir figan koptu.
Sahili bu güne kadar gördüğüm en temiz sahillerden biriydi ve deniz suyu çok berraktı.
Köyün limanına
sabahları büyük balıkçı tekneleri geliyor. Bu limana gidip taze balık alma
şansına sahipsiniz. Bizim kaldığımız süre içinde denk gelmedi. Bir sabah geç
kalmışız diğer iki gün de balıkçı teknesi gelmedi.
3 günün sonunda tanıştığımız insanlarla helalleşip dönüş
yoluna koyulduk. Vapur saati gelene kadar Gökçeada’nın merkezini gezdik. El
yapımı sabunlar, dibek kahvesi, dolaba yapıştırmak için magnet ve adanın meşhur
kurabiyesi olan bademli kurabiyeden aldık. Sabah vakti olduğu için meşhur
sakızlı dondurmadan yiyemedik maalesef. Artık bir dahaki sefere.
Şimdiden gelecek yaz için incir vaktine planlar yapıyoruz.
Bu kez sadece Uğurlu Köyü’nde vakit geçirebildik. Ama gelecek yıl Gökçeada’nın
bütün köylerini ve sahillerini gezme hayaline başladık bile.
Evet, 5 yıldızlı, açık büfeli, animasyonlu, su kaydıraklı ya
da havuzlu bir tatil imkanı sunmuyor Gökçeada. Ama sakinliği, huzuru,
çocukların çocukluğunu yaşayabileceği, taze sebze ve meyve yemeyi, hoş
muhabbetler etmeyi ve yeni insanlar kazanmayı seriyor önünüze. Tertemiz havası
ve sahilleri de bonusu…
Yorumlar
Yorum Gönder