“Dil’in Uykusuz Bırakan Çığlığı: Edebiyat ve Uyarının Gücü”
White Raven Ödülü ve İrlanda Yılın Kitabı Ödül
Adayı olan “Liste”, Patricia Forde’un kurguladığı distopik dünya beni
derinden etkiledi. Liste kitabı, hem sessizliğe hem de dile karşı duyarsız
kalamayan okurları düşünmeye davet eden bir kapı aralıyor. Kitabın temelinde
yer alan “dil sınırlanması” fikri oldukça özgün; özellikle gün geçtikçe
dilin önemini azaltmaya başladığımız bu çağda, ilginç kısaltmalar ve konuşma
biçimleri üzerine farkında olmadan kullandığımız dili düşünmek için güzel bir
başlangıç.
Küresel ısınma ve iklim felaketleri sonrası
dünya “Erime” adı verilen büyük bir felaketin ardından sular altında kalıyor.
Hayatta kalanların sığındığı tek güvenli yerleşim yeri “Ark” adlı bir
şehir-devlettir. Burada yönetici John Noa, dili 500 kelimeye indiriyor; amaç,
“gereksiz” veya “tehlikeli” kelimeleri yok ederek insanları daha uyumlu hâle
getirmektir.
Kitap, dilin sadece iletişim aracı olmadığını,
düşünceyi ve hayal gücünü şekillendirdiğini gösteriyor. 500 kelimeye indirilen
bir dil, düşünce özgürlüğünün doğrudan kısıtlanmasının bir metaforu olarak
karşımıza çıkıyor.
Ark şehri, güvenlik bahanesiyle özgürlükleri kısıtlayan bir
sistemle yönetiliyor. John Noa’nın yönetimi, düşünceyi sınırlayan bir totaliter
rejime dönüşüyor. “Bozguncular” ise
muhalif olarak karşımıza çıkıyor; sanat, yaratıcılık ve özgürlüğün sembolünü
temsil eden bu grup ya sürgüne gönderiliyor – ki bu da ormanda vahşi
hayvanların arasında ölüme terk edilmek anlamına geliyor- ya da Ark’tan çeşitli zulümlerle kovuluyorlar.
“Erime” sadece iklim felaketini değil, toplumsal bağların,
kültürün ve değerlerin çözülmesini de simgeliyor. Kuşların ötüşü ve ormanın
sessizliği, dilin sessizleşmesiyle paralel bir anlatım sunuyor. Oysa kelimeler, hafızanın taşıyıcılarıdır. Kelime Ustası, Letta’nın kelimelere olan
tutkusu, geçmişe ve kimliğe sahip çıkmanın bir göstergesidir. Kelimeler silindikçe, toplumun kendi
hikâyesi de siliniyor.
Kurgu ne kadar güçlü ve özgün olsa da
karakterlere yeterli derinlik verilmediğini hissi kitap bitene dek bana eşlik
etti. Letta’nın iç dünyası, diğer distopyalardaki kahramanlar kadar işlenmemiş olması
hikâyeye girmemi epey zorlaştırdı. Karakterlerin tutarlılığı bazen belirsizdi,
özellikle Amelia teyzenin tarafını belli etmemesi kafa karıştırıcıydı.
Hikâyenin sonu da çok hızlı geçti; çatışmanın
doruk noktasındaki bir anda atmosfer ve mekan değişimi yaşanması hayal
kırıklığı yarattı. Cem Yılmaz’ın deyimiyle “Ne,
nerdeyim?” haliyle bir başıma ortada kaldım.
Çeviriden mi yoksa baskıdan mı kaynaklı olduğuna
karar veremediğim bazı cümleler akışı bozdu, okuma temposunu düşürdü. Mekân
betimlemeleri yoğun olsa da zihnimde sahneleri canlandırmak da epey zor oldu.
Belki biraz daha somut veya kısa
tasvirler, hikâyeye daha çok dahil olmamı sağlayabilirdi.
Tüm bu eksikliklere rağmen “Liste”, güçlü ve özgün bir kurgu sunuyor. “Dil yok olursa insanlık nasıl düşünür?” sorusunu okurun düşünmesini
sağlıyor. Letta’nın kelimelere sahip çıkma direnci, dilin sadece sözcüklerden ibaret olmadığını, düşünce, hafıza ve dünya
inşasıyla iç içe olduğunu hatırlatıyor.
Dil’e dair uykusuz bırakan o uyarı hâlâ
kulaklarımda çınlıyor:
“Dil
yok olursa, ne geçmişe bakmak için hafızamız ne geleceği hayal etmek için hayal
gücümüz kalır.”
Bu satır içinde sorumluluk, dikkat, merak ve
biraz da korku barındırıyor. Dil,
yalnızca iletişim aracı değil; geçmişimizi ve geleceğimizi taşıyan bir köprü.
Bu yüzden kitabın bıraktığı etki, okurun zihninde canlılığını muhafaza ediyor.
Beni derinden sarsan konulardan bir diğeri de;
dil ve aile kavramlarının birbirine ne kadar sıkı bir bağla bağlı olduğunu fark
etmek oldu. İnsan, hayatını ailelerden oluşan bir yapı üzerine kurar; bizler,
ailelerimizle birlikte yaşamımızı sürdürürüz.
Bu düşünceden kitaba geri döndüğümüzde şunu çok
net fark edebiliyoruz: Dil 500 sözcükle kısıtlanıyor
ve bu sınırlama yalnızca kelimeleri
değil, kasabadaki ailelerin sayısını da dolaylı olarak eksiltiyor. Liste’nin dışında yani fazladan sözcük kullandığınızda
sürgün ediliyorsunuz. Aileniz parçalanıyor. Başka bir açıdan bakıldığında da; sözcük
sayısı azaldıkça, insanlar arasındaki iletişim bağı ve ailelerin varlığı da küçülüyor. Bunu fark ettiğimde uzun süre
düşündüm; dildeki kelime sayısı ile sahip olduğumuz ilişkiler, ailemiz ve
sevdiklerimiz doğrudan birbirine bağlı.
Aslında bu çok basit bir denklem: İletişimin
gücü, dilin gücüyle ölçülüyor. Kullandığımız kelimeler, hayatımızdaki insan
sayısını ve ilişkilerimizin derinliğini şekillendiriyor. Ama kaçımız bunu fark
ediyor ve hayatımızı buna göre düzenliyor? Liste,
işte tam da bunu sorgulatıyor: Kelimelerimiz kadar varız ve konuşamadığımızda kaybolan
sadece sözcükler değil, ilişkilerimiz ve yaşamımızın bazı parçaları.
Sormazsam
Olmaz P4C (Çocuklarla Felsefe)
·
Hatırlamak için kelimelere ihtiyacımız var mı?
·
Dilimiz olmasa kim olduğumuzu hatırlayabilir
miyiz?
·
Geçmişimizi hatırlamak, geleceği hayal etmek
için neden önemli?
·
Eğer kelimeleri yasaklamak zorunda kalsaydın,
hangi kelimeleri seçerdin ve neden?
Not: Bu arada “Liste” kitabının devamı
olan “Son Kelime” kitabını birlikte almıştım. Art arda okurum diye düşünmüştüm.
Fakat bir süre ara verip daha sonra “Son Kelime” kitabını okumaya karar verdim.
Kitap Adı: Liste
Yazar: Patricia Forde
Sayfa Sayısı: 368
Çeviren: Esma
Fethiye Güçlü
Yayınevi: Genç
Timaş
Yorumlar
Yorum Gönder