Helena Duggan’ın kaleminden çıkan bu eserde,
çocuk edebiyatı sınırlarının epeyce ötesine geçen bir kurgu bizi bekliyor.
Görünenle yetinmeyen, derinin altını kazıyan, hem çocuklara hem de yetişkinlere
hayal gücünün bastırılmasının nelere yol açabileceğini fısıldayan bir kitap bu.
Mükemmel Diye Bir Yer: Gözlüğü Çıkarınca
Başlayan Hikâye
Bazı kasabalar vardır, uzaktan bakınca
kartpostaldan fırlamış gibi görünür.
Sokakları sessizdir, evleri nizami. Herkes
gülümser, kimse yüksek sesle konuşmaz.
Biraz fazla düzgün değil mi her şey?
Helena Duggan’ın kaleme aldığı Mükemmel Diye Bir
Yer, işte böyle bir kasabada geçiyor. Ama adı kadar “mükemmel” mi gerçekten?
Yoksa “gör” dediğimiz şey, aslında gözlüğü
çıkardıktan sonra mı başlıyor?
Fazlalığın
Gölgesinde Bir Kasaba
Violet, ailesiyle birlikte bu yeni kasabaya
taşındığında ilk dikkatini çeken şey, herkesin taktığı o tuhaf gözlükler
oluyor. Kasaba halkı “gözüne güvenme” diyerek Violet’i uyarıyor.
Peki neden?
Çünkü bu kasabada gözünü kapatan, sorgusuzca uyum sağlayanlar makbul.
Gözlük, yalnızca bir nesne değil bu hikâyede.
Bir metafor, bir çağrı, belki de bir uyarı:
“Gerçeği görmek için bakmak yetmez, cesaret
gerekir.”
Görünmeyeni
Görenler
Violet sıradan biri değil. Meraklı, sezgileri
kuvvetli ve içine sinmeyen hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmeyen biri. Kasabada
tanıştığı gizemli “Çocuk” ile birlikte, sırların perdesini aralamaya başlıyor.
Her adımda biraz daha karanlık, biraz daha
fazlalık çıkıyor karşılarına.
Fazla sessizlik, fazla kibarlık, fazla itaat…
İşte burada başlıyor hikâye: fazlalıkların
içindeki eksikliği fark etmekle.
Karanlık
Masalların İzinde
Kitabın dokusu oldukça yoğun. Öyle ki zaman
zaman bir çocuk romanı okuduğunuzu unutuyorsunuz. Gece gelen sesler, konuşan bitkiler, perili sokaklar…
Duggan, karanlıkla kurduğu bu ilişkiyi kan ya da
korkuyla değil, sezgiyle örüyor.
Roald Dahl’ın dikenli mizahını, Neil Gaiman’ın
düşsel gerilimini anımsatıyor ama tamamen kendi özgün yolundan gidiyor.
En
Karanlık Oda: Hayal Gücünün Susturulduğu Yer
Kitap boyunca duyduğumuz en çarpıcı cümlelerden
biri şu:
“Hayal güçleri olmadığı zaman insanları kontrol
etmek çok daha kolaydır. Soru sormazlar, her denilene inanırlar.”
Çocuklara yazılmış bir kitap gibi görünse de, bu
satırlar yetişkin okura da yöneltilmiş açık bir çağrı. Hayal etmekten vazgeçmenin, sorgulamadan yaşamanın ve
"normal"e körü körüne bağlanmanın nelere mal olabileceğini sorgulatan bir hikâye bu.
Gözlüğü takmak kolay. Ama çıkarmak cesaret
ister.
Ve bu cesaret, bazen sadece çocuklarda var
olur.
Kurguya
Dair
Violet, ailesiyle birlikte taşındığı bu
“kusursuz” kasabada, daha ilk günden gözlüğünü takmak zorunda kalıyor. Ne garip
değil mi, kasaba güzel diye tanıtılıyor ama gözler açık dolaşmak yasak?
Duggan, “gözlük” metaforu üzerinden öyle
incelikli bir eleştiri sunuyor ki okuyucuyu bir anda çocuk kitabı okuduğu
yanılgısından çıkarıyor. Görünmeyeni görmeye çalışan bir çocuğun, aslında
karanlıkta kalan bir toplumu nasıl
aydınlattığını izliyoruz.
Karakterler öyle siyah-beyaz değil. Violet’in
kendisi bile zaman zaman ikilemler yaşıyor. “Çocuk” olarak tanıtılan karakterin
yalnızlığıyla Violet’in sezgisel cesareti bir araya geliyor ve birlikte
kasabanın sır perdeleri aralanıyor.
Atmosfer
ve Doku
Kitap boyunca içimizi tedirgin eden bir
“fazlalık” hissi var. Her şey fazla düzenli, fazla sessiz, fazla düzgün.
Geceleri gelen sesler, göz bitkileri, perili
mezarlık ve izlenme hissi...
Duggan, klasik bir çocuk romanı olmaktan ziyade
gotik bir atmosfer kuruyor ve bunu hiç kan, korku ya da sertlik kullanmadan
yapıyor. Bu yönüyle kitap, Roald Dahl’ın karanlık mizahı ile Neil Gaiman’ın
düşsel dehşeti arasında bir yerde konumlanıyor.
Temalar:
Hayal Gücü ve İtaat
Kitabın en çarpıcı mesajı şu cümlede saklı:
“Hayal güçleri olmadığı zaman insanları kontrol
etmek çok daha kolaydır. Soru sormazlar, her denilene inanırlar.”
Toplumsal itaat, bireysel özgürlük, görme ve
görmeme, sesini çıkarma ve susma gibi
temalar çocukların seviyesinde ama asla
küçümseyici olmadan ele alınıyor. Gözlük, sadece bir nesne değil; itaatin
simgesi. Onu çıkaranlar düşünenler. Karanlığı göze alanlar.
Kitap, çocukların hayal gücünü desteklediği
kadar ebeveynlere de sesleniyor. Özellikle “görünürde iyi olan” her şeyin
içinin boşaltıldığı bir çağda, bu kitap “sorgulamanın” çocuklara da ait bir hak
olduğunu hatırlatıyor. İncelemeler kitabın dilini sade ama anlamını derin
buluyor.
Kusursuzluk
Mükemmel Diye Bir Yer, adının vaat ettiğinin tam
tersini sunan bir kitap. Bu yönüyle okuru ters köşe yapıyor. Masalların mutlu
sonlarına alışmış okurlarına mesajı net:
“Gerçek,
gözlükle değil, cesaretle görülür.”
Bu kitabın mükemmeliyeti, hiçbir şeyi
mükemmelmiş gibi göstermemesinde saklı.
Bu kitap yalnızca bir kurgu değil aslında hayata
karşı duruşun ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi.
Dünyanın sessiz, itaatkar, mükemmel gibi görünen
yüzünün ardında gizlenenleri görmenin ne kadar değerli olduğunu düşündürüyor.
Violet gibi gözlüğünüzü çıkaracak cesaretiniz
var mı?
Eğer cevabınız evetse, “Mükemmel Diye Bir Yer”
tam size göre.
Künye:
Kitap
Adı: Mükemmel Diye Bir Yer
Yazar: Helena Duggan
Yayınevi: Doğan Çocuk
Sayfa
Sayısı: 368
NOT:
Helena Duggan’ın Mükemmel Diye Bir Yer adlı kitabının devamı olan iki kitap
daha Türkçeye çevrilmiştir.
Serinin ikinci kitabı Mükemmel’in Sırları
Üçüncü ve son kitap olan Mükemmel Çarpışma
X-Libris Yayınları tarafından yayımlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder